Bize bunlar gerek

Yönünü seçmeden
bir nehir gibi sevmek
akıp kalbin ritminde
onla erimek gerek.

Upuzun yaşanan günler var
kocaman denizler var
bize bunlar gerek.

Yaşayan her şey

miniğime

Seni gördüm rüyamda.
doğmuşsun bildiğim o halinle,
büyüyecekmişsin.
tırnağım kadar bir benek.
elimden kaydın,
tutamadım.

Orada bile gitmekti isteğin.
bu dünyada yaşamanın
yoktu yolu ama
bırakmadın var olmayı,
çözüldün diye
suya ve toprağa.

Yaşıyorsun.
bedenimde değil,
bambaşka bir biçimde.
hissediyorum karıştığın
suyu ve çamuru,
toprakla havayı içimde.

Yaşam fışkırıyor senden.
nehir olup akıyorsun,
bütün kirler sende temizleniyor.
bir karınca oluyorsun,
yükün sırtında ve sadece
yuvana gidiyorsun.

Tohumu olmuşsun
rengarenk bir çiçeğin.
dev bir ağacın gölgesisin.
nefessin her bedene dolan.
ve içimi ürperten bir esinti olursa,
yine senden bileceğim.

İşte böyle, yaşayan her şey
benim için sensin.
yaşayan her şeyde
sevinçle seni göreceğim.
ve yaşayan her şeyi artık
daha da çok seveceğim.

Attention

I am paying attention to the moments
in which I feel unsafe and uncomfortable
for not being paid attention.

I am releasing my attention on this me,
who is the receiver or non-receiver of attention,
to become a giver of it, aware
that all other moments can be
as safe and comforting as the moments
in which I am being paid attention.

I am simply paying attention.

(Tune in the background: If I Had You performed by Tommy Emmanuel & Joscho Stephan)

Öğreti

bedenime teşekkür ediyorum,
içimde sevgiden bir parça yarattığı için.

bedenime teşekkür ediyorum,
bana onunla gerçeği yaşattığı için.

bedenime teşekkür ediyorum,
kaybederek bırakabilmeyi öğrettiği için.

bedenime teşekkür ediyorum,
yarattığı, yaşattığı ve öğrettiği için.

Özgürleştim

Fotoğraf: Kutay Gülaydın

Fotoğraf: Kutay Gülaydın

Kimseye bir şey kanıtlamak
zorunda olmadığımı veya
kanıtlayacak hiçbir şeyimin
olmadığını fark ettiğimde,
Özgürleştim.

var olandı

ne tohumlar çiçek açmayı,
ne bulutlar yağmur olup yağmayı,
ne de çığlar düşüp sel olmayı
düşünmüştü.

her şey sadece var olduğu 
ve olacağı kadardı.
seni var eden,
her bir anda var olandı.

havadar bir yer

her adımın, sözün, cakan bir yakarma.
sakince başını kaldır,
kaçamak bakışlar,
kontrol et.
“BİRİLERİ BENİ GÖRÜYOR MU?”

insanlar seni fark etsin,
seni görsün,
sana baksın.
hatta tüm canlılar.
bitkiler de görüyor diyorlar.
onlar da görsün.

yürü, bak, bir adım daha,
biraz daha kaç.
yukarıda sesler,
havadar bir yer…
ara ve bul. bak,
dokun, orada mısın?

yalnızlık mıdır bunun tam tersi?
yoksa kendini bilmek midir?
kendine güvenmek?
kendini sevmek midir buna zıt?
var olduğundan, yaşayan,
nefes alan bir şey
olduğundan emin olmak mı?

kimsenin fark etmediği biri
olduğunu fark ettiğin an
-yolda yürürken,
işte, sınıfta, parkta,
parmaklıklarda,
göğün altında-
tam da bu anda
küçük bir yokluk seansı mı
başlattın zihninin içinde?

kasların gergin,
parmaklarının ucundasın.
ve diline bir şarkı dolanık,
yapışık ve düş yaralayan.

kendi yazdığın şarkında
susuyorsun,
şarkın içinde,
düşüyorsun.
tutun.
kendini tutabilir misin?

çığlığı basmış birileri.
yerdesin.
gördüler seni.
dudağının ucu, bitişiği
titrek ve durdu.
kanıyorsun,
akışkansın,
akıyorsun.

insan gerçekten
kapılabilir mi
yaşam boyu
böyle ölmeye?
kanadıkça yoku
var eden böylesine.

Ben şair değilim

Bir ruh gezginiyim ben,
Geçmiş zamanlara
gidiyorum.
Küflü tavan aralarına
giriyorum,
İşkence odalarına.
Virane dağ evlerinde
kilitli çekmecelere
bakıyorum.
Terk edilmiş odalarda
yastık kılıflarının içinde
arıyorum.
Çalıyorum
pervaz aralarında,
bazen de döşeme altında
bulduğum
çalakalem mısralarını
eski zaman şairlerinin.

Ben şair değilim.

Ölümü görmüştüm bir an.

Biri ölmüştü sanki,
ama benim yerime.
Karşımda uzanmış
Tabutta mı yatıyordu
Yoksa alnımın ortasında
bir delik miydi o.

İçimizde ölüyordu
birileri, bir şeyler.
Hep.
Kanıyorduk ve acıyorduk.
Biz de onlara özenip
Onlarla ölmek istiyorduk.

Demek ki şimdi de
İçimizden biri beni bulmuştu.
Benimle ölmek istiyordu.
Ama bunu bana bir türlü
Diyemiyordu.
Bir içki ısmarlıyordu,
yüzüme gülüp.
Arkamdan
ölümümü tasarlıyordu.

Ölecek miydim ben de?
İnsan nasıl ölebilir ki?
Biri benim kılığıma girip
Ölmek istemiş olmalı,
mümkün.

Öleceğini hissetmişti belki de.
Bir başkası olarak
Ölmeyi tercih etti.
Çünkü ölmek kolay değildi,
İçinden geçilen bir kapı,
Karanlık bir mağara,
Biri ışıkları yakmayı unutmuş.

Biri mi ölmüştü?
Ölü biri miydi gördüğüm,
Yoksa biri mi ölmüştü içimde.
Ben ondan daha mı çok ölmüştüm.
Hatta ben zaten ölüydüm de
Bilmezden mi geliyordum?
Bile bile öleceğimi,
Yine de ölmeye devam ediyordum.

Hepsi Bu

Zamanın öncesindeki o sonsuz boşlukta, benlik
yoktur orada ve ruh bulanır
pusa ve kayaya ve ışığa. Zamanla,
ruh puslu benliğe can verir.
Ve sonra ağırca zaman, benliği taşa çevirir
hafifletirken hiç durmadan ruhu,
ta ki ruh benlikten kopup da,
ikisi de özgür, dönene dek
sonsuzluğa, kaybolmak üzere ışıkta,
zamanın ardında uzayıp giden o ışıkta.

Çeviren: Elçin Karadoğan

How It Seems To Me

In the vast abyss before time, self
is not, and soul commingles
with mist, and rock, and light. In time,
soul brings the misty self to be.
Then slow time hardens self to stone
while ever lightening the soul,
till soul can loose its hold of self
and both are free and can return
to vastness and dissolve in light,
the long light after time.

Ursula K. Le Guin

So Far So Good: Final Poems 2014-2018